23 Ekim 2012 Salı

BEZİRĞAN - GÖKÇEÖREN ( 2. GÜN ) YÜRÜYÜŞÜ

                  Gece saat 02 civarında bir nara ile hepimiz uyandık, dışarıda ne karga, ne baykuş sesine benzemeyen Afrika ormanlarındaki kalın patlak sesleri anımsatan bir ses, bizim sabah kahvaltısı için ağaca astığımız katmer ve gözlemelerin kokusuna gelen kuşu kaçırmak için Ahmet TEMİZEL bağırmış. Birkaç arkadaş el fenerlerini alıp çadırdan çıktılar, bu hengâmeden sonra yorgunluktan kısa sürede gene uykuya daldık.
                 Sabah saat 07.00 civarında uyanıp, çadırlarımızı, eşyalarımızı toplayıp, sırt çantalarımızı hazır edip, kahvaltılarımızı alıp köyün erken açılmayan kahvehanesine gittik. Dışarıdaki bir masaya çöreklenip acele kahvaltımızı gırgır, şamata içinde, tabi ki konu geceki kuş sesi ve Ahmet beyin narasıydı.
                 Saat 08.30 da Bezirgân camisinin doğusundan doğuya doğru giden levhaların işaret ettiği yoldan yürüyüşümüz başladı.
                 Köyden Saime GÖZTEPE teyze üzüm toplarken, selamlaşınca bize ikram ettiği üzümleri bir poşete alarak yolumuza 250-300 mt. Kadar devam ettik.
                 Köyde üzüm toplama ve pekmez zamanıydı, hemen hemen her evde azda olsa üzüm pekmezi kaynatılırmış. Yolumuz üzerinde yörede “ yerşen “ denilen kuşburnuna benzeyen meyveden de tadabilirsiniz.
                  Köy yolunda trafonun yanında işaretlere çok iyi dikkat etmek gerek, oradan sola dik bir patikaya dönüyorsunuz, yorucu bir tırmanıştan sonra Bezirgân – Kalkan asfalt yolunun güney doğusundaki su deposunun önünde biraz mola verdik, saat de 09.20 olmuştu.
                  Yumruk tepe, rakım 840 mt. Yazan karayolu levhasının güney doğusundan geçerek traktör yolundan ilerliyoruz, yaklaşık 500 mt. İlerleyince işarete çok iyi dikkat etmek gerek, biz manzaranın cazibesinden atlamışız bu işareti, vericilere doğru traktör yolundan yürüdük, taaki çoban Musa’nın bizi uyarmasına kadar. Yanlış yolda olduğumuzu aşağıda görülen ağılın arkasından yürüyüş yolumuzu bulabileceğimizi söyledi, onun tarifine göre çalılık ve makilikler arasından Bezirgân – Kalkan karayolunu hedef alarak inişe geçtik. Zorlu tırmanıştan sonra zorlu bir iniş başladı, hem çalılarla mücadele ediyorsun, hem de taşlık kaygan zeminle.
                Saat 10.30 civarında ağılı geçince yürüyüş yolumuzu bulduk, kısa bir mola verdik. Moladan sonra zorlu inişe devam ettik, saat 11.00 civarında Bezirgân – Kalkan yoluna çıktık, burada yürüyüş yolu istikamet levhaları var, yine kısa bir moladan sonra 200 mt. Ye yakın asfalt yolda yürüdük, yolun solunda yürüyüş yolu istikamet levhalarından sola dönüp tarlaların arasından geçerek Sarıbelen Köyü’ne doğru tırmanışa geçtik, saat 12.00 civarında Sarıbelen’e geldik, çeşmeden sularımızı tazeledik. Köyde çeşmenin önünde yol ikiye ayrılıyor, biz sağdaki yolu tercih ettik, soldaki de yürüyüş yoluymuş, yukarıda asfalt yola çıkıyormuş iki yolda. Burada da Ahmet beyin keşif duyguları kabardığı için yoldan ayrılıp dik bir tırmanışa geçtik, Ahmet beyin sezgileriyle yukarı çıkıp saat 12.50 civarında asfalt yola çıktık, 10 dakikalık asfalt yol yürüyüşünden sonra sağda bir bahçe duvarının köşesinde yürüyüş işaret levhalarını gördük,  kısa bir moladan sonra asfalt yoldan işaret levhalarının gösterdiği yöne,  asfalt yoldan sağa dönerek keçi yolundan işaretleri takip ederek tepeyi tırmanıp, doğu istikametinden, rüzgârların ilginç şekiller verdiği kayalardan Ambarlararası denilen mevkideyiz. Yaklaşık bir saatlik tırmanış ve kayalardan vadiyi kısa seyirden sonra vadiye indik, karışık keçi yollarına aldırmadan, işaretleri takip ederek traktör yoluna çıktık.
                  Saat 14.50 civarındaydı, bir müddet güney doğu istikametinde traktör yolunda ilerledik, burada sanki Karadeniz desiniz, bulutlar sizinle dans ediyor, kâh karşıdaki dağı kucaklıyor, kâh bizim bulunduğumuz dağı, bazen de derinlerde, aşağıda vadilerde, siz tepeden sis bulutunun üzerinde dans ediyorsunuz.
                   Manzara seyrinden sonra bir müddet daha traktör yolundan ilerledik, sonra yoldan kuzey- doğu istikametinde ayrıldık. İşaretleri takip ederek su kuyularının olduğu yerde saat 15.30 da yemek molası verdik.
                   Saat 16.15 civarında keçi yolundan dağı aşıp, kısa dik bir inişten sonra tekrar traktör yoluna çıktık, 15-20 dakika traktör yolunda ilerleyince, yolun solunda Hüseyin KARADON’ UN ağılına geldik, çoban köpekleri artık yürüyüşçülere alışmış, köpek ve oğlak sesleri arasında Hüseyin’in eşi Saime teyze ve kızı Fatma karşıladı bizleri.
                   Tezek közünde bazlama, meşe közünde çay, peynir, zeytin, zeytinyağı, tereyağı, üzüm pekmezi mükemmel bir kahvaltı sofrası ikramları, tok olmamıza rağmen iştahımız açıldı, öyle bir iştahımız açıldı ki Ahmet bey bir tabak üzüm pekmezini bir nefeste midesine indirdi.
                   Buradan iyi bir istirahattan sonra traktör yolundan ayrılıp, ağılın üst kısmından keçi yoluna girdik, makilik keçi yolunda ilerlerken çoban Hüseyin’i de gördük, kısa bir muhabbetten sonra yolumuza devam ettik, saat 18.00 civarında makilik alandaki tenekeli ağıla geldik, buradan kuzeye yönelerek eski bir yerleşin yerinden geçtik ama akşam olduğu için eğlenmeye fırsat olmadı. Makilik alanı geçtikten sonra tarlaların bulunduğu alana geldik, 18.30 civarında tarlaların arasında tek “ pinar ağacı “ nı geçtik, güneş yavaş yavaş batmaya hazırlanıyordu, sarı otların rengiyle, renkler daha sanatsal bir renk alıyor, gölgeler uzuyordu.
                Uzun vadi yürüyüşünden sonra, kayalık ve makilik alandan inişe geçtik, kıvrıla kıvrıla inişe geçtiğimizde uzaktan köpek havlamaları geliyor, Gökçeören Köyü’nün ışıkları uzaktan uzaktan görünüyordu.
               Biraz acele, biraz dikkatli hızlı iniş başladı, artık işaretleri el fenerlerimizle takip ediyorduk, tam köyün girişine geldiğimizde karanlık iyice bastırmıştı. Kalacak bir yer konuşmaları arasında ilerlerken, motor bisikletiyle birisi bizi karşıladı, sonradan adının Hüseyin YILMAZ olduğunu öğrendiğimiz kişi bizim el fener ışıklarımızı görmüş, yürüyüşçü olduğumuzu tahmin ederek bizi karşılamaya gelmiş.
             Hüseyin uyanık, işini bilen, sevecen tipik bir pansiyoncu, köyde onu kıskanan çok kişi varmış, Hüseyin tanındığı için diğer pansiyoncularda ben Hüseyin YILMAZ’IM diyerek müşteri kapıyorlarmış. Esas Hüseyin YILMAZ caminin yanındaki pansiyoncu.
                Saat 20.00 ye yakın pansiyona yerleştik, kısıtlı duş imkânına rağmen hepimiz duş aldık, kısa çay molasından sonra eğreti yataklarımıza çekildik, odalar 3 er, 4 er kişilik, yer olduğu için biz ikişer ikişer kaldık.
                 Her tarafı dökülen, kısıtlı imkânlar sunan pansiyon bize saray gibi geldi, sabaha kadar deliksiz bir uyku çektik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder