Boş zamanlarında etraftaki köyleri yaya olarak dolaşır, bundan büyük bir zevk alırdı. Biraz önce geldiği köy sanki terk edilmiş gibiydi. İn cin top oynuyordu. Birini bulup sebebini öğrenecek hem de bundan sonraki köyün yolu hakkında biraz bilgi alacaktı..
Köyün içinde biraz yürüdü, caminin yanına gelince bir yaşlı gördü. Güneşe karşı, duvarın dibine çökmüş, sırtını caminin duvarına dayamış, yola bir şeyler yazmak istiyormuş gibi elindeki çomakla önündeki toprağa çizgiler çiziyor hem de güneşleniyordu. Uzun, beyaz sakallarıyla yaşı seksenin üstünde gösteriyordu. Yüzündeki durgunluk ve aldırmazlıktan, bu dünyada onca yıl boşuna yaşamadığı anlaşılıyordu. Gezgin, İhtiyarın karşısına dikildi, selamlaştıktan sonra köyün neden bom boş olduğunu sordu:
İhtiyar:
“Bütün köy halkı, çoluk çocuk ağanın imecesine gittiler. Akşama gelirler.” dedi
“Ya, öyle mi? Peki, ben Mandalı köyüne gitmek istiyorum kaç saat çeker buradan?
İhtiyarın cevabı:
“Sen yoluna yürü bakalım.”
Gezgin, İhtiyarın onu iyi anlamadığını düşünerek üsteledi:
“Amca , Mandalı köyüne kaç saatte gidebilirim, onu sordum sana!”
Cevap gene aynı:
“Sen yoluna bi' yürü bakalım…
Gezgin, ihtiyarın bilgi vermek istemediğini düşündü, kızarak kendi kendine konuştu; “Ulan burada köyün bunağıyla mı uğraşacağım,” diyerek adımlarını açtı. Elli metre uzaklaşmıştı ki, ihtiyarın seslendiğini duydu:
“İki buçuk saatte gidersin!”
“Çattık belaya!” dedi kendi kendine gezgin. İhtiyara doğru döndü:
“E, amca! Deminden beri ben de sana onu soruyordum, madem biliyordun neden o zaman söylemedin?”
İhtiyarın cevabı oldukça bilgeceydi:
“Oğlum ben senin yürüyüşünü görmeden, Mandalı’ya kaç saatte gideceğini nasıl bilebilirdim?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder