1 Mart 2011 Salı
HER VURUŞUN BİR TARİH YAZAR
Garipçeden yukarı kaldırınca başını,
Görmemek mümkün değil yazıcıoğlu taşını.
Yaslanmış böğrüne, yaşlı saat kayası,
Suları gümbür gümbür, ille temiz havası.
Saatin her vuruşu eski bir tarih yazar,
Dodiri minare, kilise, şadırvan, ulu cami, hisar,
Birde kümbetimiz var ki, sanki anıttan mezar.
Seydi hamamında aklanıp, kumlu yolda gezmeyen,
Sivrihisarlı varmıki arastadan geçmeyen.
Şınşırak, hebib çeşmesi, o güzelim bağları,
Her yer ayrı bir güzel, kışın gör o dağları.
Gelinin duvağından çeker hatıra teli,
Seysana yüklenirken, basar göz yaşı seli.
Kulakta incili küpe, sırtında simli sarka.
Sevayi donu giyip, sallanır satar caka,
Gerdanda gerçek inci, bilekte yoksa cebe,
Gelini güldüremezsin, dünyayı etsen hibe.
Bulguru, tarhanası, gapama, kelem dolması,
Düğünün baş yemeği,yağlı bamya çorbası.
Goçaş badılcanından pişir yağlı bastıyı,
Yanından uzak etme, dışı sırlı testiyi.
Keşkeği ayrı güzel, göcesi, dutmacı, ya baklavası,
Kıymalı su böreğinin bambaşkadır havası.
Pırasa dolması bile, ayrı lezzet ağızda,
Gartalaca dürülmüş güzelim met helvası.
Eskilere git hele, sevgi dolu ermesi,
Fatih Sultan’a gadılık etmiş hemde Hızır reis’i
Uleması, hocası çok, çıkmış aramızdan,
Hoca Nasreddin bile bizim toprağımızdan.
Mecliste temsilcimiz, rahmetli Potoğlu emmi.
Değişik insanımız var, hem akıllı, hemde deli.
Bahri baba, Abidin, Hesarlı Süleyman, baba oğul Modiler
Hakık Hasan, Kemal Mehmet, çölde kervan gibiler.
Zengin düğünlerinin vaz geçilmez üçlüsü,
Bir oğlum Mustafa vardı, delinin en güçlüsü.
Ağızda akıllısı pek boldur kentimizin,
Gulaksızın çakırı, Ballip Hasanı, Gıbık Ali'si
Akıllıya taş çıkarır Sivrihisarın delisi.
Sekiz okka yoğurdun, dokuz okka darası,
Zor kazandığından kıymetlidir parası.
Eşeğe yem, ekmeğe katık, eylence olunca karpuz,
Yahudi acele tüymüş, hem karnı aç, hem susuz.
İsrafı hiç sevmeyiz, pinti diyenler çıkar
Deyen desin aldırma, sanki ona kim bakar.
Sevmeyi öğrenmişiz pirimiz yunus emreden
Büyük gurur duyarım SİVRİHİSARLIYIM demeden…
MÜRSEL PAZARKAYA
21.04.1994
BENİM GÜZEL SİVRİHSAR'IM
Yetiştirdiklerinle ünlüsün,
İç Anadolu’nun gülüsün,
Türk- İslam’ın bülbülüsün,
Benim güzel Sivrihisar’ım…
Tarih kokan eserlerinle,
Göğe yükselen kalelerinle,
Süngü gibi minarelerinle,
Benim güzel Sivrihisar’ım…
Uç oldun İslam ordularına,
Durak oldun Selçuklulara,
İlham yaydın Osmanlı’lara,
Benim güzel Sivrihisar’ım…
Sivrihisar kırkların makamıdır,
Dermiş, Hacı Bayram-ı Veli,
Şehitler, evliyalar diyarıdır,
Benim güzel Sivrihisar’ım…
Türk’ü tanıttı bütün dünyaya,
İnsanlık hayran Nasreddin Hoca’ya,
Gülerek ders verdin ağaya,
Benim güzel Sivrihisar’ım…
Fatih’e Hızır kadı yolladın,
İstanbul’a belde başkan yaptın,
Dünyaya hak adalet saldın,
Benim güzel Sivrihsar’ım…
Şeyh Baba Yusuf medfun Eyüp’te,
Şeyh Ahmet, Hopuş Hoca var birde,
Çakır Hoca, Ali Babada bizde,
Benim güzel Sivrihsar’ım…
Bağrında yatar Hamdi Baba,
Cafer Tayyar, Sofu Baba,
Seyit Nureddin, Mahmut Süzani,
Benim güzel Sivrihisar’ım…
Sivrihisarlıdır Aziz Mahmut Hüdai,
Koçhisar’da ne işi var be enayi,
Gel de gör Yeni Cami’deki kitabeyi,
Benim güzel Sivrihisar’ım…
Ali dedeyi edersin ziyaret,
Ruhundan sıyrılır illet,
Kudbiddin dede bir hikmet,
Benim güzel Sivrihisar'ım...
Hızır beyin evlatları Sinan paşa,
Müftü Ahmet, hacı Kıdan Yakup paşa,
Birer inci fahrünisa Ahmet paşa,
Benim güzel Sivrihisar'ım...
Seydi baba ders verdi gavura,
Arpayı, çorbayı başına vura vura,
Kerametini gösterdi zalim Timura,
Benim güzel Sivrihisar'ım...
Nice evliyalar yatar Sivrihisar'da,
Bir çoğu köylerde kasabalarda,
Abdülvahap azi Kumlu yolda,
Benim güzel Sivrihisar'ım...
Ulu camide kılınan namazı,
Yüce Allaha yapılan niyazı,
Başka camide tadamazsın bu hazzı,
Benim güzel Sivrihsar'ım...
Uça parkın bir harika,
Alemşahın bir şahika,
Emelin birkaç fabrika,
benim güzel Sivrihisar'ım...
Hoşkadem, Hazinadar Camisi,
Bir şaheserdir minaresi,
Hayran bırakıyor herkesi,
Benim eşsiz Sivrihisar'ım...
Rüzgarların havan güzel,
Karın yağmurun güzel,
Kışların yazların güzel
Benim güzel Sivrihisar'ım...
Bağlarında feslikanın güzel,
Kekren, köfterin güzel,
Fasulyen, soğanın güzel,
Benim güzel Sivrihisar'ım...
Kelemin, turpun, pırasan güzel,
Nohudun, mercimeğin güzel,
Tarlalarda başağın güzel,
Benim güzel Sivrihisar'ım...
Kelem dolman, keşkeğin güzel,
Bamya çorban, helvan güzel,
Taranan, pilavın kapaman güzel,
Benim değerli Sivrihisar'ım...
Su böreğinin dünyada eşi yok,
Bastının tadını bilmiyen yok,
İnsanların temiz, gönlü tok,
Benim eşsiz Sivrihisar'ım...
Tabakhane, Namane Çeşmesi,
Şifa verir avuç avuç içmesi,
Üç pınar, Kümbür, Baba Çeşmesi,
Benim güzel Sivrihisar'ım...
Şinşiraktan inip Hebib Çeşmeye,
Hovayapta kekre yemeye,
Nasreddin Hoca Parkını görmeye,
Benim güzen Sivrihisar'ım...
Akdoğan, Balaban Çeşmesi
Mavi Kadın, Hacı Ümit Çeşmesi
Kağnı Pazar, Kurşunlu Çeşme
Benim güzel Sivrihisar'ım...
Senden kaçanlar kaçsın,
Bizlere, başta taçsın,
Diyen çıkmaz niye açsın,
Benim eşsiz Sivrihisar'ım...
Ahmet Bican ATMACA
GEZİLEBİLECEK YERLER
Sivrihisar’ı gezmek isteyen dostlarla isterseniz dört yoldan başlayarak kısa tur şeklinde bir gezelim. Dört yoldan yukarı şehre çıkarken solda ESKİ ASKERLİK şubesini ve yeni askerlik şubesini görürsünüz, eski askerlik şubesi Yunanlılar geri çekilirken yakılmış, o şekilde hala akakta, sağlı sollu iki eğitim yuvası Atatürk ilköğretim okulu ve Meslek Lisesinin aralarından geçerek hemen az ileride eski sanayinin girişinde YUNUS HOCA KÜMBETİ var, Yunus Hoca Kümbeti Selçuklu bahriye nazırı Sadreddin Hoca Yunusun, cimri ve Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından 673 hicri yılında katledilmesi üzerine bu kümbet yapıldığı anlaşılmaktadır, kubbe 6 mt. çapındadır, Kapı mermer sövelerinde çarkı felekler, yaprak ve bitgisel motifler ve geometrik bezemeli iki şerit arasında bir geyiği kovalayan aslan figürü, diğerinde karşılıklı iki aslan figürü görülür. Bu kümbet cumhuriyetin ilk yıllarında cephanelik olarak kullanılmış daha sonra gazhane olarak kullanılmış 1967 yılında vakıflara geçmesiyle restore edilerek cami şeklinde ibadete açılmıştır. Buradan yolumuza devam ediyoruz, garajlardan sağa dönüyoruz iki tarihle karşı karşıya geliyoruz, birisi Seyyideler Hamamı solunda Mahmut Suzani külliyesi, SEYYİDELER HAMAMI: Seyyid Nureddin'in kızı Karaca Ahmet Sultanın eşi Nuriye Bacı tarafından 1490 da yapılmış olduğunu, hamamın ön kısmında bulunan ortası şadırvanlı ilavenin ise Sultan 1. Ahmet'in (1603-1617) kızı ve Anadolu Beylerbeyi Nasuh Paşa'nın eşi Ayşe Sultan tarafından hamamın tamiri sırasında yapıldığını ifade edilmektedir. daha önceleri işletmeciliğini belediyenin yaptığı hamamın masraflı olması nedeniyle kaderine terk edilmiş, 1964 yılında Orhan Keskin ve Av. ihsan biçerli tarafından yeniden yenileme projesiyle hizmete sunulmuştur. Soyunma mahalli, aralık, soğukluk, sıcaklık, su deposu, külhandan ve tabii aydınlatma kısımlarından oluşmaktadır. hemen karşısında bulunan MAHMUD SUZANİ KÜLLİYESİ ise elimizde önemli bir bilgi olmamakla birlikte Şeyh Mahmud Suzani Selçuklular döneminde Sivrihisar’da yetişmiş ve medreselerde görev yapmış bir alimdir, türbede bulunan küçük mermer mihrabın Abbasiler dönemine ait olduğu biliniyor, Seyyid Mahmud Suzani'nin ayak ucu ve baş ucu mezar taşının başlığı Orta Asya çadırı şeklindedir,külliye içerisinde medrese, mescit, imaret, misafirhane, ve kütüphane gibi bölümler varmış, cumhuriyet döneminde dispanser ve sonra jandarma karakolu olarak kullanıldığı biliniyor, bu iki kıymetli eser arasından geçip Kumlu Yoldan az ilerleyip solda KURŞUNLU CAMİİ ( BABA YUSUF CAMİİ ) görürüz, İlk kez 1343 te Osmanoğlu İbrahim mescit olarak yaptırmış, daha sonra 1492 de Şeyh Baba Yusuf mescidi büyütmüştür, kurşunlu camii tek kubbelidir, üç kubbeli bir son cemaat yeri ve sağında bir minare vardır, bina genel olarak kesme taştan yapılmış, 12 penceresi vardır, kubbeleri kurşunla kaplı olup güney doğusunda Hamdi Baba türbesi bulunmaktadır, doğusunda eskiden bir medrese vardı ama ne yazık ki yol genişletme bahanesiyle bu medrese yıkılmış, sadece avlusundaki havuzu kalmıştır. Yönümüzü doğuya vererek cumbalı eski evlerin altından geçerek BALABAN CAMİİ’Nİ buluruz. Balaban Camii Yıldırım Beyazıt han zamanı Sofya fatihi Balaban Paşa tarafından yaptırılmış 4 ahşap direkli, ahşap örtülüdür, caminin önünde ki çeşmede Balaban Paşa tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir, bu camiinin minaresi üzerindeki deprem kuşakları sayesinde yıllarca ayakta kalmayı başarmıştır Balaban camiinin kuzey batısında kadı evi var. Dış ön duvarında okunamayan Arapça bir yazı ve birkaç silinmiş geometrik desen var, metruk bir halde olduğu için içi gezilemiyor. Sivrihisar kadısının kaldığı söyleniyor. Buradan kuzeye ilerlediğimizde çarşı merkezine geliriz, burada gezilebilecek en güzel yerlerden birisi ULU CAMİİ’DİR. Ulu Camii Selçuklu ahşap mimari eserlerindendir, kitabesinde Eminettin Mikail tarafından H.673 ( 1275 )yılında yapıldığı yazmaktadır. Ahşap direkli camiler sınıfına girer, dikdörtgene yakın bir plan gösterir, çatıyı 67 direk taşımaktadır, bu direkler sarı çam ve ardıç ağaçlarıdır, Sivrihisar yakınlarında bugün mevcut olmayan ormanlardan kesildiği sanılmaktadır, direklere bilgisizce bir müdahale yapılmış ve direkler yeşile boyanmış, daha sonra bu hata anlaşılmış ve boya kazınmış, tabii bu kazıma esnasında direkler de bir hayli zarar görmüştür, zemin tahta ve ahşap olup direkler temele kadar devam eden taşlar üzerine oturtulmuştur caminin rutubete karşı için sert zemin temel ile cami zemini arasında 150 cm. boşluk vardır, üst kısımları kabartma ve oyma işlemeli 6 direk vardır, Caminin minberi Anadolu Selçuklularının ağaç oyma işçiliğinin şaheserlerindendir, ceviz ağacından yapılmıştır, taht kısmında kare şebeke dolgusu sekizgenlerin birbirini kesmesinden meydana gelmiş örgü motifler vardır, harici tesir ile aşınmaması için orijinalinde mum cila ile kaplanmıştır, kapının üzerinde yapan ustanın ismi Hasan Bin Mehmet yazılıdır, kapı kemerini çevreleyen kitabe kuşağında Selçuklu sülüsü ile ayetel kürsi yazılıdır, yapılış tarihi M.1244 olarak gösterilmiştir caminin kendi orijinal minberinin benzerlik arz eden Ankara Aslanhane camiine götürüldüğü sanılmaktadır, camiyi benzerlerinde ayıran özelliklerinden biri kubbesinin olmamasıdır, damın üzeri kalın bir toprak ve kamış ile izole edildiğinden caminin içi yazın serin, kışın sıcak olur iken, asırlar önce düşünülen bu ısı izolasyon sistemi sonradan çatının boşaltılması ve bakır ile kaplanması sonucu bozulmuştur. Ulu camiinin hemen doğusunda Alemşah Parkı içinde ALEMŞAH KÜMBETİ var. Kitabesinde H.728 (1327)yılında Melikşah tarafından şehit edilen kardeşi Sultan Şah için yaptırdığı yazılıdır, bina iki katlıdır, üst kat mescittir, mermerdir üst kısmı hasar gördüğü için üstü tuğla yapılıdır, kapısının etrafındaki mermer sütünceler mermer oymaları sanatla simetriyi, hem de anti simetriyi nakşetme ustalığını gösterir ve eşi bulunmayan bir sanat eseridir, dünyada ve yurdumuzda bir benzeri yoktur. Alemşah kümbetini gezdikten sonra parkında bir yorgunluk çayı içtikten sonra hemen güney doğusunda eski Sivrihisar evlerinin bulunduğu çapıt pazarı meydanına çıkıp bol bol fotoğraf çekip, saat kulesini seyredebiliriz, ( zaman müsaitse SAAT KAYASINA çıkılıp Sivrihisar’a yarı kuş bakışı bakabiliriz( Saat kulesi 1899 yılında dönemin kaymakamı Mahmut bey tarafından yaptırılmıştır, kesme taşlarla yapılmış olup dört tarafında da saat vardır, haftalık kurma ile çalışır, pirinçten yapılma tokmakla saat başı çalar, gün batımı buradan bir harika seyredilir) buradan güneye ilerleyerek, yoğurt pazarının bulunduğu meydanda Abdurrahim Efendinin yaptırdığı YENİ HAMAM var (ne yazık ki metruk olduğu için gezilemiyor) tek başına bir minarenin gölgesinde durduğumuzu fark ederiz, bu minare KILIÇ MİNARESİ’DİR(Sivrihisar kılıçla fetih edildiğinden ve kılıca dayanılarak hutbe okunan ilk mescit olmasından dolayı bu adı aldığı söylenir, bir başka rivayete göre oğuz boylarından kılıç aşiretinden adını alır, tümüyle ahşaptan yapılan mescidi yanmış minaresi kalmıştır.) eski Sivrihisar evlerinin arasından geçerek ki burada İHSAN ERDEMGİL KONAĞI görülmeye değer,(ATATÜRK 7 mart 1922’de Sivrihisar’a gelir, kurtuluş savaşının o zor günlerinde üç gün süreyle İhsan Erdemgil’in konağında kalır, gündüz cephedeki birlikleri denetleyen Atatürk, geceleri ise İhsan Erdemgil’in konağını karargah olarak kullanır) eski KİLİSE’Yİ görürüz. 1881 Yılında yapılan kilisenin iki tarafında çan kuleleri bulunmaktadır, kızıl kesme taştan yapıldığı için kızıl kilise de denilen yapı da belli belirsiz freskler göze çarpar, kilisenin arka kısmında vaftiz odası, güney kısmında papaz odası bulunuyor, kitabesinde “Cemaat üyelerinin yardımlarıyla kutsal üçlü Surp Yerrortutyun adına bir kilise inşa edildi Patrik Nerses hükümranlığında Sivrihisar’ın imanlı cemaati, Minteş Panoyat mimarın 1881’de unutulmaz eseri Surp Yerrortutyun Kilisesi inşa edildi” şeklinde bir yazı bulunuyor, kilisenin hemen kuzeyinde HIRISTİYAN HAMAMI var, istenirse orası da gezilebilinir, 1868 de yapılan hamam klasik Osmanlı mimarisi ürünüdür, Selçuklu ve Osmanlı hamamlarında bulunan soyunma yeri, aralık, ılıklık, Sıçaklık ve soğuk su hazneleri aynen yer alır, hamamın suyu Baba Çeşmesinden alınıp, kayalar üzerine yapılan setlerden getirilmiştir. Kilisenin batısından sokaklardan birinden aşağıya Pazar yerine meydana inilir, oradan meydandan güneye giden yol dan (Üç Pınar Caddesin’den) gezimize devamla, yine cumbalı evlerin önünden geçerek sonlarda Gamitler’in, Alaboyunlar’ın, Şavkılar’ın, Zeyneller’in evleri, Üç Pınar Çeşmesi, Kavak Dibi Çeşmesi gezilebilecek yerlerdendir. Buralar gezildikten sonra, Kavak Dibi Çeşmesinin güneyinden, uzun sokaktan ZAİMAĞA konağına ulaşırız, Sivrihisar mart 1922 de çok hareketlidir, Atatürk ve İsmet İnönü’nün katılımlarıyla Zaimağa Konağında savaşa dair çok önemli kararlar alınır. Atatürk itilaf devletleri tarafından yapılan ateşkes teklifini görüşmek ve verilecek cevabı bir karara bağlamak üzere icracı vekilleri (bakanlar kurulunu) Sivrihisar’a davet eder. 24 Mart 1922 de Zaimağa Konağında bakanlar kurulu toplanır. Bu toplantı Ankara dışında yapılan ilk toplantı olarak tarihe geçer, restorasyonu yapılan konağın zemin katı restoran ve el sanatlarının satıldığı bölüm, üst katı ise müze olarak hizmete sunulmuştur. Hemen yanı başındaki SAKARYA ailesinin konağı da gezilip görülmeye değer, konaklar gezildikten sonra yanı başlarındaki YENİCE MAHALLESİ CAMİİ (Sivrihisar’ı fetih “1072” eden gazilerden binbaşı rütbesindeki Ali Dede tarafından yapılmıştır. Sivrihisar’ın ilk yapılan camilerindendir, 300 sene evvel Mesud Paşa tamir ettirmiş, daha sonra Kara Zaim Süleyman Bey yeniden yaptırmıştır.), de gezildikten sonra Pazar meydanın doğusunda ALİ DEDE TÜRBESİ’Nİ görürüz.(Karamanoğlu İbrahim’in zulmünden kaçıp kaleye sığınan kadınları korumakla görevlendirilen büyük bir velidir. Kadınları kalenin uğrun kapısından çıkararak Mudurnu’ya götürmek ister, dışarı çıktığında Karamanoğlu askerleri tarafından yakalanır ve başı kesilerek şehit edilir. Ancak ilginç bir şey olur, vücudundan kopan kesik baş dönerek kelime-i tevhid getirerek yere düşer, askerler şaşırırlar, hemen kesik başı alarak Karamanoğlunun yanına giderler, aynı durum orada da zuhur eder, Karamanoğlu pişman olur, kesik başıda alarak Sivrihsar’dan gider, Larende’de bu başı defneder ve üzerine bir türbe yaptırır, Karamanoğlu gidince halk kaleden çıkar, cenaze namazı kılarak Ali Dedenin mübarek cesedini buraya defnederler, üzerine de bu türbe yapılır. Türbenin içi çeyiz evi gibidir, Sivrihisar’lı genç kızlar kendileri için canını veren bu veli kişiye bir vefa borcu olarak evlenmeden önce buraya gelerek çeyizinden bir parça “ baş örtüsü, hırka gibi” bırakır).bu türbeyi de ziyaret edip duamızı yaptıktan sonra kuzeye yönelerek arasta sokakta şehir merkezine döneriz, dönerken yolumuz üzerinde ELMALI CAMİİ, YENİ CAMİ (Aziz Mahmud Hüdai Camii)lerini (1591 yılında aziz Mahmut Hüdai tarfından yaptırılan ve ismiyle anılan cami 1893’te yeniden yapıldığından dolayı Aziz Mahmut Hüdai camii yerine yeni camii denilmiştir) de ziyaret edip arasta sokaktaki, bakırcılar, yorgancılar gezilir, arasta sokaktan devamla KUMACIK HAMAMI da gezilip, belediyenin önündeki çay bahçesinde bir yorgunluk çayı içilir. Vaktimiz varsa UÇA PARK ve hemen yanı başındaki AKBAŞ KÖPEK çiftliği gezilebilinir. Yok vaktimiz az kaldı diyorsanız binelim ulaşım aracımıza, inelim dört yola, Ankara yoluna dönmeden hemen sağdaki Nasreddin Hoca Parkında bir hatıra fotoğrafı çekinebiliriz, oradan Ankara yoluna çıktığımızda sağda bir UÇAK HEYKELİ görürüz.(1921 yılında Türk ordusunun envanterinde kullanılabilir durumda sadece 5 uçak bulunuyordu, çeşitli cephelerde savaşmış uçakların bakımsız ve eski oluşları yeni bir uçağın alınmasını gerekli kılıyordu, bunun üzerine Sivrihisar halkı tüm mal varlığını bir araya getirerek Türk ordusuna yeni bir uçak alarak bağışladı, bağışlanana bu uçak çift kanatlı Fransız yapımı Bregeue 14-B2 uçağıdır, Sivrihisar Uçağı Kurtuluş Savaşında av, keşif, ve bombardıman gibi büyük görevler üstlenmiştir, bu uçağı kullanan Halim Canko’nun mezarı Eskişehir şehitliğindedir. Uçağın kitabesinde Atatürk’ün “ Sivrihisar’dan tayyare bedeline verilmek üzere Osmanlı Bankasına 4 bin lira çeki Eskişehir mebusu Mehmet Efendi dedir.(Fevzi paşaya verilecektir.) el yazısı vardır. Uçağımızı da gezdikten sonra kısa turumuzu bitirerek artık Sivrihisar’dan ayrılabiliriz. Bu kısa turumuzun haricinde daha çok gezilecek yer var ki Sivrihisar’da bir gün yetmez. Sivrihisar içinde gezi yolumuz üzerinde olmayan tarihi eserlerin dışında Pessinus/Ballıhisar, Balık damı, Zey Köyü Kaya Mezarları, Böğürtlen Bal Kayası Frig Kaya Anıtı, Karakaya Kaya Mezarı, Karacakaya Gelin Kız Frig Kaya Mezarı, Tekiören Köyü Kümbet Mezarları, Mülk Köyü Doğan Aslan Mescidi, Hamamkarahisar’a giderken Gökbel bayırında bitgilerin oluşturduğu Atatürk fiğüru, Hamamkarahisar Camii ve kaplıcalar.
Tekrar başka bir gezimizde buluşmak üzere Sivrihisar Sucuğu, Sivrihisar Bazlamasını, yufkasını, bulgurunu, denesini, lahanasını, pırasasını, üzüm pekmezini alarak ayrılırız…
Kaynakçalar: Bütün Yönleriyle SİVRİHİSAR - Orhan KESKİN
Eskişehir Valiliği Tanıtım 2010 Kitabı
Tempo - A’dan Z’ye ESKİŞEHİR Rehberi
SİVRİHİSAR İlçe Rehberi - 1996
SİVRİHSAR
Sivrihisar Eskişehir’in 95 km . doğusunda, Eskişehir ile Afyon’dan Ankara’ya ulaşan yolların kesiştiği yerde ve Ankara’nın 135 km . güney batısında yer alan 1050 m . rakımlı bir ilçemizdir. 10 bin aşkın nüfusu ile ilçe halkının başlıca geçim kaynağı çiftçilik ve hayvancılıktır.
Arkeolojik kazılar ve tarihi kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla bu yerleşim merkezinin geçmişi Hitit, Frig, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemine dayanmakta, Sivrihisar’ın adı Sallopa’ydı, daha sonra “Palia” ya da “Spalia” ve “Arustula” olarak bilinen yöre Bizans imparatoru Justinianus “Justinianopolis” i kurdurttu ve şehir M.Ö.5. yüzyılda yapılan ve ikinci ipek yolu olarak bilinen kral yolu üzerinde yer almaktadır. Şehrin5.km. güneyindeki Ballıhisar Köyü yerleşim alanında bir Frig yerleşim merkezi var. Pessinus XI. Yüzyıldan sonra Bizanslılar ve Anadolu Selçukluları arasında birkaç kez el değiştiren ve en nihayet Bizanslılar tarafından yıkılan bu antik merkezden getirilen taşlarla bir kale inşa edilmiştir. Şehrin Sekçukluar döneminde yapılan bu kale sebebiyle Sivrihisar adını aldığı sanılmaktadır.
XI. yüzyılın sonlarına doğru kesin olarak Anadolu Selçuklularının eline geçen kentte ilk olarak yerleşenler oğuz Türkmen boylarıdır. Bunlar burada bir yandan Orta Asya’daki ata meslekleri olan halıcılık, çiftçilik, kökboyacılığı ve debbağlığı (dericilik) ileri düzeyde sürdürmüşler, bir yandan da kent merkezinde 23, köylerde ise 13 kadar medrese inşa etmişler, binlerce genç buralarda öğretim görmüş, hatta bunlardan bazıları Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde devletin üst kademelerine kadar yükselmişlerdir.
Sivrihisar’da yetişmiş veya geçmiş bazı isimler arasında Selmani Farisi, şeyh Abdülvehhab, Seyyid Nureddin, Nasreddin Hoca, Yunus Emre, Çandarlı Kara Halil, Hızır Bey, Sinan Paşa, Yakup Paşa, Ahmet Paşa, Tokatlı Molla Lütfi, Aziz Mahmut Hüdai, Şeyh Baba Yusuf, Mehmet Kaplan, İhsan Sarıkardeşoğlu, İhsan Gevrek Babulluoğlu, gibi zatları sayabiliriz.
Kent Selçukluların dağılması sırasında Karamanoğularının elinde bulunuyordu daha sonra Osmanlıların eline geçmiş, Ankara bozgunundan sonra, tekrar Karamanoğulu hâkimiyetine girmiş, en nihayet sultan 1. Mehmet (Çelebi) tarafından tekrar kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. XVII. asırda Anadolu eyaletinin Hüdavendiğar sancağına bağlı bir kaza konumundaki Sivrihisar 19. yüzyıl sonlarına doğru Ankara vilayetinin merkez sancağına bağlanmış, Osmanlının son yıllarında Eskişehir sancak haline getirilince bu sefer Ankara’dan alınarak buraya bağlanmış, Cumhuriyet döneminde ise Eskişehir vilayetinde kalmıştır. 17 Temmuz 1921 de Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, 20 Eylül 1922 de işgalden kurtarılmıştır.
Cumhuriyet döneminden sonra büyük bir gelişme gösteren Sivrihisar Türkiye’de nüfus oranına göre en çok okul olan tek şehirdir…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)