1 Mart 2011 Salı

GEZİLEBİLECEK YERLER

                 Sivrihisar’ı gezmek isteyen dostlarla isterseniz dört yoldan başlayarak kısa tur şeklinde bir gezelim. Dört yoldan yukarı şehre çıkarken solda ESKİ ASKERLİK şubesini ve yeni askerlik şubesini görürsünüz, eski askerlik şubesi Yunanlılar geri çekilirken yakılmış, o şekilde hala akakta, sağlı sollu iki eğitim yuvası Atatürk ilköğretim okulu ve Meslek Lisesinin aralarından geçerek hemen az ileride eski sanayinin girişinde YUNUS HOCA KÜMBETİ var, Yunus Hoca Kümbeti Selçuklu bahriye nazırı Sadreddin Hoca Yunusun, cimri ve Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından 673 hicri yılında katledilmesi üzerine bu kümbet yapıldığı anlaşılmaktadır, kubbe 6 mt. çapındadır, Kapı mermer sövelerinde çarkı felekler, yaprak ve bitgisel motifler ve geometrik bezemeli iki şerit arasında bir geyiği kovalayan aslan figürü, diğerinde karşılıklı iki aslan figürü görülür. Bu kümbet cumhuriyetin ilk yıllarında cephanelik olarak kullanılmış daha sonra gazhane olarak kullanılmış 1967 yılında vakıflara geçmesiyle restore edilerek cami şeklinde ibadete açılmıştır. Buradan yolumuza devam ediyoruz,  garajlardan sağa dönüyoruz iki tarihle karşı karşıya geliyoruz, birisi Seyyideler Hamamı solunda Mahmut Suzani külliyesi, SEYYİDELER HAMAMI: Seyyid Nureddin'in kızı Karaca Ahmet Sultanın eşi Nuriye Bacı tarafından 1490 da yapılmış olduğunu, hamamın ön kısmında bulunan ortası şadırvanlı ilavenin ise Sultan 1. Ahmet'in (1603-1617) kızı ve Anadolu Beylerbeyi Nasuh Paşa'nın eşi Ayşe Sultan tarafından hamamın tamiri sırasında yapıldığını ifade edilmektedir. daha önceleri işletmeciliğini belediyenin yaptığı hamamın masraflı olması nedeniyle kaderine terk edilmiş, 1964 yılında Orhan Keskin ve Av. ihsan biçerli tarafından yeniden yenileme projesiyle hizmete sunulmuştur. Soyunma mahalli, aralık, soğukluk, sıcaklık, su deposu, külhandan ve tabii aydınlatma kısımlarından oluşmaktadır. hemen karşısında bulunan MAHMUD SUZANİ KÜLLİYESİ ise elimizde önemli bir bilgi olmamakla birlikte Şeyh Mahmud Suzani Selçuklular döneminde Sivrihisar’da yetişmiş ve medreselerde görev yapmış bir alimdir, türbede bulunan küçük mermer mihrabın Abbasiler dönemine ait olduğu biliniyor, Seyyid Mahmud Suzani'nin ayak ucu ve baş ucu mezar taşının başlığı Orta Asya çadırı şeklindedir,külliye içerisinde medrese, mescit, imaret, misafirhane, ve kütüphane gibi bölümler varmış, cumhuriyet döneminde dispanser ve sonra jandarma karakolu olarak kullanıldığı biliniyor, bu iki kıymetli eser arasından geçip Kumlu Yoldan az ilerleyip solda KURŞUNLU CAMİİ ( BABA YUSUF CAMİİ ) görürüz, İlk kez 1343 te Osmanoğlu İbrahim mescit olarak yaptırmış, daha sonra 1492 de Şeyh Baba Yusuf mescidi büyütmüştür, kurşunlu camii tek kubbelidir, üç kubbeli bir son cemaat yeri ve sağında bir minare vardır, bina genel olarak kesme taştan yapılmış, 12 penceresi vardır, kubbeleri kurşunla kaplı olup güney doğusunda Hamdi Baba türbesi bulunmaktadır, doğusunda eskiden bir medrese vardı ama ne yazık ki yol genişletme bahanesiyle bu medrese yıkılmış, sadece avlusundaki havuzu kalmıştır. Yönümüzü doğuya vererek cumbalı eski evlerin altından geçerek BALABAN CAMİİ’Nİ buluruz. Balaban Camii Yıldırım Beyazıt han zamanı Sofya fatihi Balaban Paşa tarafından yaptırılmış 4 ahşap direkli, ahşap örtülüdür, caminin önünde ki çeşmede Balaban Paşa tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir, bu camiinin minaresi üzerindeki deprem kuşakları sayesinde yıllarca ayakta kalmayı başarmıştır Balaban camiinin kuzey batısında kadı evi var. Dış ön duvarında okunamayan Arapça bir yazı ve birkaç silinmiş geometrik desen var, metruk bir halde olduğu için içi gezilemiyor. Sivrihisar kadısının kaldığı söyleniyor. Buradan kuzeye ilerlediğimizde çarşı merkezine geliriz, burada gezilebilecek en güzel yerlerden birisi ULU CAMİİ’DİR. Ulu Camii Selçuklu ahşap mimari eserlerindendir, kitabesinde Eminettin Mikail tarafından H.673 ( 1275 )yılında yapıldığı yazmaktadır. Ahşap direkli camiler sınıfına girer, dikdörtgene yakın bir plan gösterir, çatıyı 67 direk taşımaktadır, bu direkler sarı çam ve ardıç ağaçlarıdır, Sivrihisar yakınlarında bugün mevcut olmayan ormanlardan kesildiği sanılmaktadır, direklere bilgisizce bir müdahale yapılmış ve direkler yeşile boyanmış, daha sonra bu hata anlaşılmış ve boya kazınmış, tabii bu kazıma esnasında direkler de bir hayli zarar görmüştür, zemin tahta ve ahşap olup direkler temele kadar devam eden taşlar üzerine oturtulmuştur caminin rutubete karşı için sert zemin temel ile cami zemini arasında 150 cm. boşluk vardır, üst kısımları kabartma  ve oyma işlemeli 6 direk vardır, Caminin minberi Anadolu Selçuklularının ağaç oyma işçiliğinin şaheserlerindendir, ceviz ağacından yapılmıştır, taht kısmında kare şebeke dolgusu sekizgenlerin birbirini kesmesinden meydana gelmiş örgü motifler vardır, harici tesir ile aşınmaması için orijinalinde mum cila ile kaplanmıştır,  kapının üzerinde yapan ustanın ismi Hasan Bin Mehmet yazılıdır, kapı kemerini çevreleyen kitabe kuşağında Selçuklu sülüsü ile ayetel kürsi  yazılıdır, yapılış tarihi M.1244 olarak gösterilmiştir caminin kendi orijinal minberinin benzerlik arz eden Ankara Aslanhane camiine götürüldüğü sanılmaktadır,  camiyi benzerlerinde ayıran özelliklerinden biri kubbesinin olmamasıdır, damın üzeri kalın bir toprak  ve kamış ile izole edildiğinden caminin içi yazın serin, kışın sıcak olur iken, asırlar önce düşünülen bu ısı izolasyon sistemi sonradan çatının boşaltılması ve bakır ile kaplanması sonucu bozulmuştur. Ulu camiinin hemen doğusunda Alemşah Parkı içinde ALEMŞAH KÜMBETİ var. Kitabesinde H.728 (1327)yılında Melikşah tarafından şehit edilen kardeşi Sultan Şah için yaptırdığı yazılıdır, bina iki katlıdır, üst kat mescittir, mermerdir  üst kısmı hasar gördüğü için üstü tuğla yapılıdır, kapısının etrafındaki mermer sütünceler mermer oymaları sanatla simetriyi, hem de anti simetriyi nakşetme ustalığını gösterir ve eşi bulunmayan bir sanat eseridir, dünyada ve yurdumuzda bir benzeri yoktur. Alemşah kümbetini gezdikten sonra parkında bir yorgunluk çayı içtikten sonra  hemen güney doğusunda eski Sivrihisar evlerinin bulunduğu çapıt pazarı meydanına çıkıp bol bol fotoğraf çekip, saat kulesini seyredebiliriz, ( zaman müsaitse SAAT KAYASINA çıkılıp Sivrihisar’a yarı kuş bakışı bakabiliriz( Saat kulesi 1899 yılında dönemin kaymakamı Mahmut bey tarafından yaptırılmıştır, kesme taşlarla yapılmış olup dört tarafında da saat vardır, haftalık kurma ile çalışır, pirinçten yapılma tokmakla saat başı çalar, gün batımı buradan bir harika seyredilir) buradan güneye ilerleyerek, yoğurt pazarının bulunduğu meydanda Abdurrahim Efendinin yaptırdığı YENİ HAMAM var (ne yazık ki metruk olduğu için gezilemiyor) tek başına bir minarenin gölgesinde durduğumuzu fark ederiz, bu minare KILIÇ MİNARESİ’DİR(Sivrihisar kılıçla fetih edildiğinden ve kılıca dayanılarak hutbe okunan ilk mescit olmasından dolayı bu adı aldığı söylenir, bir başka rivayete göre oğuz boylarından  kılıç aşiretinden adını alır, tümüyle ahşaptan yapılan mescidi yanmış minaresi kalmıştır.) eski Sivrihisar evlerinin arasından geçerek ki burada İHSAN ERDEMGİL KONAĞI görülmeye değer,(ATATÜRK 7 mart 1922’de Sivrihisar’a gelir, kurtuluş savaşının o zor günlerinde üç gün süreyle İhsan Erdemgil’in konağında kalır, gündüz cephedeki birlikleri denetleyen Atatürk, geceleri ise İhsan Erdemgil’in konağını karargah olarak kullanır) eski KİLİSE’Yİ görürüz. 1881 Yılında yapılan kilisenin iki tarafında çan kuleleri bulunmaktadır, kızıl kesme taştan yapıldığı için kızıl kilise de denilen yapı da belli belirsiz freskler göze çarpar, kilisenin arka kısmında vaftiz odası, güney kısmında papaz odası bulunuyor, kitabesinde “Cemaat üyelerinin yardımlarıyla kutsal üçlü Surp Yerrortutyun adına bir kilise inşa edildi Patrik Nerses hükümranlığında Sivrihisar’ın imanlı cemaati, Minteş Panoyat mimarın 1881’de unutulmaz eseri Surp Yerrortutyun Kilisesi inşa edildi” şeklinde bir yazı bulunuyor, kilisenin hemen kuzeyinde  HIRISTİYAN HAMAMI var, istenirse orası da gezilebilinir, 1868 de yapılan hamam klasik Osmanlı mimarisi ürünüdür, Selçuklu ve Osmanlı hamamlarında bulunan soyunma yeri, aralık, ılıklık, Sıçaklık ve soğuk su hazneleri aynen yer alır, hamamın suyu Baba Çeşmesinden alınıp, kayalar üzerine yapılan setlerden getirilmiştir. Kilisenin batısından sokaklardan birinden aşağıya Pazar yerine meydana inilir, oradan meydandan güneye giden  yol dan (Üç Pınar Caddesin’den) gezimize devamla, yine cumbalı evlerin önünden geçerek sonlarda Gamitler’in, Alaboyunlar’ın, Şavkılar’ın, Zeyneller’in evleri, Üç Pınar Çeşmesi, Kavak Dibi Çeşmesi gezilebilecek yerlerdendir. Buralar gezildikten sonra, Kavak Dibi Çeşmesinin güneyinden, uzun sokaktan ZAİMAĞA konağına ulaşırız, Sivrihisar mart 1922 de çok hareketlidir, Atatürk ve İsmet İnönü’nün katılımlarıyla Zaimağa Konağında savaşa dair çok önemli kararlar alınır. Atatürk itilaf devletleri tarafından yapılan ateşkes teklifini görüşmek ve verilecek cevabı bir karara bağlamak üzere icracı vekilleri (bakanlar kurulunu) Sivrihisar’a davet eder. 24 Mart 1922 de Zaimağa Konağında bakanlar kurulu toplanır. Bu toplantı Ankara dışında yapılan ilk toplantı olarak tarihe geçer, restorasyonu  yapılan konağın zemin katı restoran ve el sanatlarının satıldığı bölüm, üst katı ise müze olarak hizmete sunulmuştur. Hemen yanı başındaki SAKARYA ailesinin konağı da gezilip görülmeye değer, konaklar gezildikten sonra yanı başlarındaki YENİCE MAHALLESİ CAMİİ (Sivrihisar’ı fetih “1072” eden gazilerden binbaşı rütbesindeki Ali Dede tarafından yapılmıştır. Sivrihisar’ın ilk yapılan camilerindendir, 300 sene evvel Mesud Paşa tamir ettirmiş, daha sonra Kara Zaim Süleyman Bey yeniden yaptırmıştır.), de gezildikten sonra Pazar meydanın doğusunda ALİ DEDE TÜRBESİ’Nİ görürüz.(Karamanoğlu İbrahim’in zulmünden kaçıp kaleye sığınan kadınları korumakla görevlendirilen büyük bir velidir. Kadınları kalenin uğrun kapısından çıkararak Mudurnu’ya götürmek ister, dışarı çıktığında Karamanoğlu askerleri tarafından yakalanır ve başı kesilerek şehit edilir. Ancak ilginç bir şey olur, vücudundan kopan kesik baş dönerek kelime-i  tevhid getirerek yere düşer, askerler şaşırırlar, hemen kesik başı  alarak Karamanoğlunun yanına giderler, aynı durum orada da zuhur eder, Karamanoğlu pişman olur, kesik başıda alarak Sivrihsar’dan gider, Larende’de bu başı defneder ve üzerine bir türbe yaptırır, Karamanoğlu gidince halk kaleden çıkar, cenaze namazı kılarak Ali Dedenin mübarek cesedini buraya defnederler, üzerine de bu türbe yapılır. Türbenin içi çeyiz evi gibidir, Sivrihisar’lı genç kızlar kendileri için canını veren bu veli kişiye bir vefa borcu olarak evlenmeden önce buraya gelerek çeyizinden bir parça “ baş örtüsü, hırka gibi” bırakır).bu türbeyi de ziyaret edip duamızı yaptıktan sonra kuzeye yönelerek arasta sokakta  şehir merkezine döneriz, dönerken yolumuz üzerinde ELMALI CAMİİ, YENİ CAMİ (Aziz Mahmud Hüdai Camii)lerini (1591 yılında aziz Mahmut Hüdai tarfından yaptırılan ve ismiyle anılan cami 1893’te yeniden yapıldığından dolayı  Aziz Mahmut Hüdai camii yerine yeni camii denilmiştir) de ziyaret edip arasta sokaktaki, bakırcılar, yorgancılar gezilir, arasta sokaktan devamla KUMACIK HAMAMI da gezilip, belediyenin önündeki çay bahçesinde bir yorgunluk çayı içilir. Vaktimiz varsa UÇA PARK ve hemen yanı başındaki AKBAŞ KÖPEK çiftliği gezilebilinir. Yok vaktimiz az kaldı diyorsanız binelim ulaşım aracımıza, inelim dört yola, Ankara yoluna dönmeden hemen sağdaki Nasreddin Hoca Parkında bir hatıra fotoğrafı çekinebiliriz, oradan Ankara yoluna çıktığımızda sağda bir UÇAK HEYKELİ görürüz.(1921 yılında Türk ordusunun envanterinde kullanılabilir durumda sadece 5 uçak bulunuyordu, çeşitli cephelerde savaşmış uçakların bakımsız ve eski oluşları yeni bir uçağın alınmasını gerekli  kılıyordu, bunun üzerine Sivrihisar halkı tüm mal varlığını bir araya getirerek Türk ordusuna yeni bir uçak alarak bağışladı, bağışlanana bu uçak çift kanatlı Fransız yapımı Bregeue 14-B2 uçağıdır, Sivrihisar Uçağı Kurtuluş Savaşında  av, keşif, ve bombardıman gibi büyük görevler üstlenmiştir, bu uçağı kullanan Halim Canko’nun  mezarı  Eskişehir  şehitliğindedir. Uçağın kitabesinde Atatürk’ün “ Sivrihisar’dan tayyare bedeline verilmek üzere Osmanlı Bankasına 4 bin lira çeki Eskişehir mebusu Mehmet Efendi dedir.(Fevzi paşaya verilecektir.) el yazısı vardır. Uçağımızı da gezdikten sonra kısa turumuzu bitirerek artık Sivrihisar’dan ayrılabiliriz. Bu kısa turumuzun haricinde daha çok gezilecek yer var ki Sivrihisar’da bir gün yetmez. Sivrihisar içinde gezi yolumuz üzerinde olmayan tarihi eserlerin dışında Pessinus/Ballıhisar, Balık damı,  Zey Köyü Kaya Mezarları, Böğürtlen Bal Kayası Frig Kaya Anıtı, Karakaya Kaya Mezarı, Karacakaya Gelin Kız Frig Kaya Mezarı, Tekiören Köyü Kümbet Mezarları, Mülk Köyü Doğan Aslan Mescidi, Hamamkarahisar’a giderken Gökbel bayırında bitgilerin oluşturduğu Atatürk fiğüru,  Hamamkarahisar Camii ve kaplıcalar.  
                Tekrar başka bir gezimizde buluşmak üzere Sivrihisar Sucuğu, Sivrihisar Bazlamasını, yufkasını, bulgurunu, denesini,  lahanasını, pırasasını, üzüm pekmezini  alarak ayrılırız…

Kaynakçalar: Bütün Yönleriyle SİVRİHİSAR  - Orhan KESKİN
                       Eskişehir Valiliği Tanıtım 2010 Kitabı
                       Tempo  - A’dan Z’ye ESKİŞEHİR Rehberi
                       SİVRİHİSAR İlçe Rehberi - 1996

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder