3 Nisan 2012 Salı

KIZLAN,BÜYÜK ÇİFTLİK YÜRÜYÜŞÜ

                         Her Pazar olduğu gibi sabah saat 8.00 de Datça belediyesinin önünde yürümek isteyenler buluştuk, Abdullah, Zehra MORKAVUK, Ahmet TEMİZEL, Carol SAYARER, Alper SOYALP, Fehim ŞAVLI, Şahan ŞAVLUK, Bahattin SEVEN, Robert ve Ali Rıza ÖZTEKİN,
                      Saat 8.00 olduktan sonra biraz daha bekledik, bu arada nereye yürüyeceğimizi kararlaştırdık, bu hafta Robert’in uyduda belirlediği bir güzergâhta yürümeye karar verdik.
                      Yürüyüşlerimizde Robert devamlı teknoloji harikası olan uydudan yön bulma sistemini kullanır, boynuna astığı küçücük alet sayesinde yürüdüğümüz yolları kotlar, bazen ben, bazen o yürüyüşlerin en sonundan geliriz, gerilerde kaldığımda onun zayıf uzun boyunu görür yolumu bulurum, Robert bu güne kadar yürüyüşlerimizde katılımcı arkadaşların hemen hemen en uzun boylusu, sesiz, sakin, doğayı seven, Hollanda uyruklu bir arkadaşımız…
                    Ahmet beyin jipi ve Abdullah beyin araçlarına binip Marmaris yoluna çıktık, tabi bu arada Karadeniz fırınına uğrayıp Ahmet bey ve nevalesi eksik olan arkadaşlar kumanyalarını tamamlayıp saat 8.30 da Kızlan Köyüne vardık, köyde durmadan köy meydanından sola dönerek köy camisinin yanından kaldırım döşeli yoldan devam ettik. Köy çıkışında yol bozuktu, zorlukla ilerleyebiliyorduk, biraz daha ilerleyince Abdullah beyin aracını bıraktık, hepimiz Ahmet beyin jipine binip bir müddet daha sarsılarak ilerledik.
                 Büyük çiftlik mevkiinde arıcının olduğu yerde aracımızı park edip, yürüyüş çantalarımızı sırtlandık 8.45 de yürüyüşümüz başladı.
                 Bir müddet bozuk arazi yolunda yürüdük sonra yoldan sağa dönerek keçi yolu dediğimiz yoldan kuzeye doğru yürüdük. Küçük dere yatağını geçince karşımıza eğreti bir ağıl çıktı, tabi 5-6 tane bekçisi havlayarak üzerimize geldiler, böyle saldırılara alışkın olan Ahmet bey tatlı diliyle köpekleri öyle bir yola getirdi sanki yıllardır birlikteler, biz onlarla oynaşırken çobanın keçileri çıkartmakta zorlanması ve bizi ikazıyla güney doğuya yönelerek yolumuza devam ettik.
                 Dik bir dere yatağını inip çıkınca mola verdik, Carol ve Fehim bey bayağı terlemişler kısa molada üzerindekileri çıkarıp biraz hafiflediler.
                  Moladan sonra biraz da yönümüzü doğuya vererek tatlı dik yokuşu tırmanmaya başladık, 10.15 de Kömürlü Başı mevkiine ulaştık, Ege Denizi ve Ak Deniz ayaklarınızın altında, yeşille mavinin buluşmasını seyrediyoruz, oldukça yükseldik havanın nemli olmasına rağmen gene de çok güzel fotoğraf kareleri yakalayabildim.  Uzaktan Datça, Hızırşah, Karaköy pusların arasından ruhumuza el sallıyorlar, zeytin ve badem tarlalarını sanki uçaktan seyreder gibi seyrediyoruz.
                    10.35 de benim meyve molası ismini verdiğimi moladan yürüyüşümüze tekrar başladık.
Dağın tepesinden öce doğuya, sonra güney doğuya yönelerek keçi yolundan yürüyoruz, saat 11.00 civarında tam Gereme koyunun üzerindeyiz, karşı sahil hayal meyal görünüyor, sislerin içinden. Bir müddet daha yürüdükten sonra, keçi yolundan sağa dönerek başka bir keçi yolundan güneye yönelerek yürüyüşümüz devam ediyor. Dağın doğu yamacından güneye yürüyoruz, saat 12.00 civarında dağın güney yamacına geçtik, Kızlan Köyü, ilerilerde Kara İncir, silüet gibi Marmaris dağları sanki bir ressamın fırçalarından tabiata dökülmüş. Çam, kekik, karabaş otu kokuları insanın nefesini okşuyor, Abdullah bey oldukça kekik ve karabaş otu topladı, Hatay da görev yaptığı sıralarda tadına baktığı kekik salatasının tarifini eşi Zehra hanım ballandıra ballandıra anlatınca hemen biraz kekik koparıp ağzıma aldım, bu da başka bir tat, acımsı taze kekik insanın nefesini açıyor, inanın beyninizin dahi uyarıldığının farkına varıyorsunuz.
                      12.20 civarında dağın eteklerinde, zeytinlik tarlalarına iniyoruz, bu yazımı okuduktan sonra, gözlerinizi kapatıp koltuğunuza yaslanın, hayal gücünüzü faaliyete geçirip, beyninizde, zeytinlikler içinde bağ evi dediğimiz bir ev, adam boyuna yakın papatyalar, gelincik çiçekleri, taze bademler dallarında, arı vızıltıları, ara sıra duyulan kuş sesleri. Gözünüzü açmak istemezsiniz herhalde.
                   Kısa bir fotoğraf çekimi molasından sonra, tarla yolundan güneye yürüyüşümüz devam ediyor, kısa bir yürüyüşten sonra yoldan sağa dönüp, keçi yolundan geniş bir dere yatağına iniyoruz, burada iki çalının arasından geçerken fotoğraf çekmemin faydasını görüyorum, herkes düşmemek için yere bakıp geçerken ben kısa da olsa etrafıma bakınarak yürürken tepemde havada asılı örümceği gördüm, Abdullah bey ve Zehra hanım karşıya geçmişlerdi, onları ikazımla şahane bir kare yakaladım, ama hareket halinde olduğumuzdan istediğim gibi olmasada harika bir kare oldu.
                 Dereyi karşıya geçince araçlarımızı bıraktığımız yola çıktık, kısa sürede araçlarımıza ulaştık, araçlarımıza binip Reşadiye de çay molası için yola çıktık.
                  Saat 13,30 civarında Reşadiye köy kahvesinde öğle yemek molası ve çay yorgunluğumuzu unutturdu, haftaya başka bir yürüyüşte buluşmak üzere arkadaşlarla vedalaşıp Datça’ya döndük.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder