Benim günlük yaşantımdan bir parça olan sabah erken kalkma alışkanlığım, akabinde Türk kahvesini salonun penceresi önünde denize karşı alaca karanlıkta içmem, yaşamımın bir parçası oldu. Bana göre bu zevk, bu tat insana ömür veriyor, yaşam zevki aşılıyor. Yine doyurucu bir kahvaltı, Bugün ilk defa cumartesi yürüyüşüne katılacağım.
Sabah 8.00 de şehir içinde P.T.T nin önünde toplandık, yeni yeni arkadaşlıklar, dostluklar, insan için bundan daha mutlu ne olabilir ki?
Bir grup arkadaşımız kendi arabalarına bindi, arabası olmayan arkadaşlar her zaman olduğu gibi fedakâr Sevinç hanımın arabasına doluştuk.
Marmaris yolunda Emecik Köyü’nü geçince “ Yassı Kıçı “ mevkiine arabaları park edip, çantalarımızı sırtlandık.
Yolun solundaki çeşmeden sola traktör yoluna düştük…
Yürüyüş için mükemmel bir hava ve de doğa, sanki buradan yürüyeceklere can katacağım dercesine o yeşilin her tonu, kor ateşine dönmüş meşe yapraklarının kızıllığı, Ahmet beyin kısa kısa bilgilendirmesiyle dağı tırmanıp dağın Ege Denizi’ne bakan yamacından aşağıya süzüldük, Allahtan yolumuz traktör yolu, yürüyüş çok rahat, Ege sanki bize ritmik dalga sesiyle tempo tutuyor.
Kızıldere Ayağı mevkiinden sağa dönüp Ahmet beyin keşfettiği kaleye çıkacağız.
Yılanlı mevkiine geldiğimizde traktör yolundan sola keçi yoluna saptık, sık ağaçların arasından geçip kaleye tırmandık.
Kaleden Bodrum, Güllük, termik santral çok rahat görünüyor. Burada kısa bir çay molasından sonra, sağdan çıktığımız yerden değil de, soldan definecilerin yeni talan ettiği sol köşeden inişe geçtik, Ahmet bey definecilerin talanına çok üzüldü, zaten kalede yıkıldı yıkılacak.
Geldiğimiz yoldan tekrar Kızıldere Ayağı mevkiine kadar geldik, burada yol üçe ayrılıyor, geldiğimiz yoldan sağa yukarı dönerseniz kaleye gidersiniz, sağa aşağı devam ederseniz yaban mersininin bol olduğu Alavara mevkiine gidersiniz, daha da devam ederseniz Teke Suyu Mağarasına gidilirmiş.
Ahmet bey “ sola dönelim o tarafa gitmemiştik “ dedi. Sola dönüp traktör yolundan yürüyüşümüze devam ettik. 2 km. kadar yürüyünce yol tekrar ikiye ayrılıyor, sağ taraf sahil yolu, sol taraf dağ yolu. Ahmet Bey ben dağ yolundan hiç gitmedim, isterseniz o tarafa gidelim, bakalım nereye çıkacak “ dedi. Sol taraftaki traktör yolundan vurduk kendimizi dağın yamaçlarına, sahilden uzaklaşarak dağa tırmanıyorduk, hayli yol aldıktan sonra biraz mola verdik, moladan sonra biraz daha yürüyüp tepenin zirvesinde geniş bir düzlük araziye çıktık, yolda bitti.
Ahmet beyin tecrübesi sayesinde bir keçi yolu bulup dikine aşağıdaki sahil yoluna inmeye çalıştık, kısa kısa geçtiğim için inişimizi de kısa geçtim, yoksa inişimiz tam bir macera.
Sahil yoluna eriştiğimizde sola dönüp devam ettik, Egenin çırpınışı, sevgilinse kavuşmuş sevgili gibiydi. Bir yanda mavinin her tonuyla Ege, bir yanda yeşilin her tonu, ara sıra da ateş kızıllığında meşeler… Bu yolda yürünmez mi, inanının koşulur bile…
Uzunca yürüyüşten sonra saatler14 ü gösteriyor ama yol devam ediyor… Ahmet Bey “ Arkadaşlar buradan dönelim, malum hava erken kararıyor “ dedi. Sahil yolundan piknik alanlarına kadar yürüdük, piknik alanında kısa bir moladan sonra dönüşe devam
Alp Bey “ Hani yaban mersini toplayacaktık “ diye Ahmet beyi sıkıştırıyor. İndiğimiz yol olan üç yol ayrımına Kızıldere Ayağı mevkiine ulaşıyoruz.
Bu sefer iniş yolumuza göre sağ alt yola dönüyoruz, ama yavaş yavaş yorgunlukta başladı. Zaten tek sıra olma yada başladık traktör yolunda, önde Ahmet Bey, Alp Bey, Arzu hanım, Ali Rıza, Erdim Bey, Sevinç hanım, Duygu hanım..
Henüz 1 km. kadar yürüdük, karşıdan bir pikap geldi. Bizi geçti ileride durdu, biz arkadaşlarla konuşuyor sandık, Erdim Bey geldiğinde öğrendik ki Sevinç hanımla Duygu hanımlar abalarımızın yanına dönmüşler. Datça’da sevinilecek bazı şeylerden biri de yöre insanları herkesle dost, güvenilir insanlar olması,
Bu yol teke suyu mağarasına da gidermiş, inşallah başka bir yürüyüşümüzde oraya da gideriz.
Hemen hemen 45 dakikalık bir yürüyüşten sonra yaban mersininin bol olduğu mevkie geldik. Ahmet Bey, Alp Bey ve ben deniz başladık yaban mersini toplamaya, Erdim Bey hemen gene uzandı, havanın tadını çıkarıyor, karnı açıkan Arzu hanımın hayıflanmaları unutulacak gibi değil “ Pilav üstü kavurma olsa da yesek” “Vallahi ayran istemem .“
Bayağı yaban mersini topladık, ama tabi ki vücutlarda soğudu, yorgunluk iyice çöktü. Üç yol ayrımı olan Kızıl Dere ayağına yaklaştığımızda Ahmet Bey Sevinç hanımı arayarak arabayı getirmesini söyledi.
Bozuk olan traktör yolundan Kısa sürede gelen Sevinç hanımın şoförlüğü de takdire şayan, Ahmet Beyin direksiyona geçmesiyle istifleme arabaya doluştuk. Yolları çok iyi bile Ahmet Bey “ Bu yükle bu araba bu yoldan çıkmaz, 70 li yılların Marmaris – Datça yolundan gidelim” dedi. Bizde o yolu da görmüş oluruz… Nostaljik bir yolculuktan sonra, başlangıç noktamıza geldik. Alp Bey demez mi “ Hani dağ çileği toplayacaktık, onlar kaldımı Ahmet Bey arabalara binerken komutunu verdi “ Beni takip edin”
Kızlan Köyü yel değirmenlerine yakın bir yerden sağa döndük, rüzgâr güllerinin bulunduğu tepeye çıktığımızda, aman Allahım o ne rüzgâr, akşam rüzgârı Anadolu’nun kar soğuğunu getiriyor.
Zaten Duygu Hanım arabadan hiç inmedi, Erdim Bey, Sevinç hanım, ben yarı yoldan geri döndük. Arzu hanım, Alp Bey, Ahmet Bey bir süre sonra geri döndüler, büyük bir hayal kırıklığı içindelerdi. Bir gün önce yağan yağmur, sert esen rüzgâr çilekleri hep yere dökmüş
Kısa bir vedalaşmada seremonisinden sonra başka yürüyüşlerde buluşmak üzere arabalarımıza binip Datça’ya döndük.