Derler ya “Oğlan dayıya, kız halaya çekermiş” diye. Her halde bende rahmetli Hamit dayıma çekmişim.
Köyüm Sivrihisar’ın Polatlı’ya sınır, kuzey doğudaki en son, İlören Köyü. Çocukluğum bu köyde geçti…
Eskişehir’den gelen Porsuk Nehri, köyümden geçip Ankara topraklarında Sakarya Nehri ile birleşir. Şu anda Porsuğa nehir demeye dilim varmıyor… Bırak nehir demeyi, dere bile denmiyor, dengesiz sulama, hoyrat kullanım Porsuğu bitirmiş…
İnsanların, hayvanların boğulduğu, boa yılanı gibi yılanların çevresinde yaşadığı, eşek arısı gibi iri sivrisineklerin yuvalandığı sazlıklar, 80–100 kğ. Yayın ve sazan balıklarının yakalandığı o canım porsuk bitmiş…
Rahmetli dayım, kavanoz kavanoz parmak kalınlığında solucanları, danaburnu dediğimiz böcekleri toplatırdı bize, bu mahlûkatlarla tuttukları balıkları köy kahvehanesinin önünde sergilemekten büyük mutluluk duyarlar, bir birleriyle çok güzel balıkçı şakalarıyla çaylarını yudumlarlardı…
Ben de Datça’ya geldikten sonra o güzelim tabiat karşısında fotoğraf çekmekten başka bir şey düşünmüyordum.
Bir gün arkadaşlar balığa gidecekler, bana da söylediler, ama gitmem için oltamın olmasını söylediler. Dedim ya oğlan dayıya çekermiş diye, bendeki bu dayıya çekme huyu depreşti birden, limandaki balık malzemecisinden iyi bir olta edindim. Eh artık rast gele demek lazım…
İlk çıktığım balıkta Karaköy limanında oldukça bol “Lopa” balığı tuttum… Gerçekten çok büyük bir keyif… Balığı tuttuk ama nerde o rahmetli yengem Şaziment’in yayınları, sazanları börek gibi kızarttığı balıklar…
Ben ne anlarım lopa kızartmaktan, ben ne anlarım lopa yemekten…
İşin sırrını gene balıkçı dostlardan öğrendim, gelirseniz Datça’ya denemenizi tavsiye ederim…
Temizlenmiş Lopaları bol yağda kızartıyorsunuz, sırt ve karın yüzgeçlerini çıkarttığınızda, sırt ön kısmından bastırdığınızda balığın etleri iki tarafa açılıyor, size sadece omurga kemiğini alıp bol roka ile afiyetle yemek kalıyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder